8 Kasım 2016 Salı

ŞİLE'NİN TARİHİ SÜREÇ İÇİNDE DEĞİŞİMİ


ŞİLE
Şile’nin ilk yerleşik kavmi Greklerdir. Şile’nin ismi de, antik Miletos’lu kavimlerinden ve onların güzellik ve doğa tutkularından gelir. Miletoslular’ın kentlerini, çevrenin doğal özelliklerinden esinlenerek adlandırdıkları bilinir. Bu ilk yerleşimcilerin, tepeleri renklendiren ve çevreye mis gibi kokular saçan mor çiçekleri görünce, kente kendi dillerinde ‘Mercanköşk’ adını verdikleri kabul edilir.
Geçmişten bugüne Philee, Shila, Aschil, Artena, Kilio ve Kalpe gibi isimlerle anılan bu yerleşim yerinde, çok eski çağlardan bu yana yaşam belirtilerine rastlanır. Şile ve çevresinde araştırma yapan uzmanlar, bu bölgede yer alan sayısız mağaranın özellikle ilk çağlarda insanların yerleşimi için uygun olduğu yorumunu getirirler. Dere yataklarında bulunan çakmak taşlarından yapılmış aletler, buranın tarihinin Paleolitik ve Mezolitik devre kadar uzandığını gösterir.
Araştırmalar bölgede Cilalı taş devrinden beri insanların yaşadığını ortaya koyar. Kefken ile Bulgaristan sınırı arasındaki Karadeniz sahil kesiminde yapılan prehistorik çalışmalar ve toplanan veriler, Şile’nin Ağva ve Sahilköy (Domalı) köylerinin İstanbul’un en eski buluntu yerleri arasında olduğunu doğrular.
Tarih içinde Hitit, Frigya, Lidya, Pers, Bithynia, Roma, Bizans egemenliğinden kalan bölge de, sonunda Kurtuluş Savaşı’nın ardından Türk topraklarına dâhil olur.
Bu bölge tarihçiler tarafından bithynia(Bitinya) memleketi olarak adlandırılır. Tarihçiler, Trakya kökenli bir kavim olan Bitinler’in M.Ö.8.YY’da Anadolu’ya göç ettiklerini kabul eder.
Günümüzde Şile ilçesinin bulunduğu yerde kurulan ilk yerleşik kent Philee’nin; yaklaşık olarak M.Ö. 8. Yy’ da ilçenin kuzey kesiminde, deniz kıyısındaki kumsalın hemen ardında yükselen kayalar üzerinde inşa edildiği bilinir.
Şile çevresi çok engebeli bir arazi yapısına sahip olduğundan ve eski çağlarda kara tarafından ulaşımı çok güçleştirilecek şekilde sık ormanlarla kaplı bulunduğundan, uzun çağlar boyunca, bölgeye ulaşmanın sadece deniz yolu ile mümkün olduğu bilinir. Bu bilgiler ışığında Şile’ye yerleşen ilk toplulukların denizci bir kavim olduğu sonucu çıkar.
Yalı, Uçurumaltı ve Tavanlı Mağaraları olarak adlandırılan bölgelerde bulunan izlerden anlaşıldığı kadarıyla, Şile’nin ya da ilk ismiyle Philee’nin bu dönemde küçük bir ticaret kenti olarak kurulduğu tarihçilerce kabul edilir. O dönemlerde kentin kurulduğu alanın Bithynia Krallığı’nın sınırları içerisinde kaldığı bilinmektedir.
Çağlar boyunca Şile sayısız talanlar ve akınlarla karşılaşır, birçok uygarlığın egemenliği altına girer. Antik çağlardaki bu istilalar, günümüze dek uzanan efsanelere konu olur.
Hristiyanlığın baskı altına alındığı dönemlerde özellikle M.S 3.yüzyılda, bazı Hristiyan gurupları Doğu Roma İmparatoru Diocletian’ın gazabından kaçarak Kızılca, İnkese ve Sofular köyleri yakınlarındaki mağaralara sığınırlar. Şile çevresindeki mağaralar On binlerin ordularından sonra ilk Hristiyanlara da güvenli bir sığınak olur. İlk Hristiyanların Romalılar tarafından hapsedildikleri bir cezaevi olarak kullanılan Gürlek Mağarası ise farklı bir kimlikle öne çıkar.
Zaman içinde Cenevizliler, bir süre hâkim olur. O dönemden günümüze Şile’nin ünlü kalesi kalır. Ardından Selçuklular, 1050 yılında Şile’yi ele geçirir ancak 1097 yılında Haçlı orduları Şile’yi Selçuklulardan geri alır.1327 yılında Akçakoca Bey, Kocaeli Yarımadası’nın büyük bölümünü Osmanlı topraklarına katmasına karşın, Şile’yi Bizans hâkimiyetinden almayı başaramaz. Ancak yarımadaya, tüm bu bölgeyi fetheden komutanın adı verilir. İlk önceleri Akçakocaeli ya da Akçakocaili olarak anılan bölgenin adı, ilerleyen zaman içinde Kocaeli olarak dile yerleşir.
Rum nüfusunun hâkim olduğu Şile çevresine, Selçuklular tarafından 14. Yüzyıldan itibaren Anadolu’dan getirilen Türkmen aşiretleri yerleştirilir. Türkmen aşiretleri, yerleştikleri bölgelere kendi isimlerini verirler. Hasanoğulları’ nın yerleştikleri yerin adı Hasan köyü olarak anılır. Benzer şekilde Çengiloğulları Çengelli köyüne, Gökçeler Göçe köyüne, Gökmenler; Karamandere köyüne, İsaoğulları; İsa köye, Yakupoğulları Yakuplu köyüne ismini verir.
1391 yılında Sultan Yıldırım Bayezid kumandanlarından Kara Timurtaş Paşa’nın oğlu Yahşi Bey, Şile’yi alır. Ancak Yahşi Bey’in İstanbul kuşatmasına katılmak üzere İstanbul üzerine ilerlemesini fırsat gören Bizanslılar hemen ardından tekrar Şile üzerinde egemen olurlar. 1395 yılında Yahşi Bey Şile’yi ikinci defa fetheder ve Osmanlı topraklarına katar.





Şile, Ocak 1401’de imzalanan anlaşma ile en sonunda resmi olarak Türk topraklarına katılır. Bu tarihten itibaren Şile, 1. Dünya Savaşı’na kadar 500 yıl boyunca Türklerin yönetiminde kalır.
Osmanlı İmparatorluğu yenilip, Mondros Mütarekesi’ni imzalamak zorunda kaldığında Şile’nin egemenliği yeniden el değiştirir. Mondros Mütarekesi hükümleri gereğince 1920’de, silahtan arındırılan Boğazlar bölgesi sınırları içinde alınan Şile, İngilizler’in denetimine verilir.
Şile 1920’de uğradığı İngiliz işgalinden, Türk ordularının İzmir’e girişinden sonra İstanbul üzerine yürüyen III. Kolordu birliklerinden bir süvari tümeni tarafından 7 Ekim 1922’de kurtarılır.
Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte 1923’te ilk belediyelerden biri Şile’de kurulur. 1924’te bütün sancaklar vilayet yapıldığında, Şile idari olarak Üsküdar’a bağlı kalır. 1926’da yapılan yeni düzenlemeyle Üsküdar kaza haline getirilir ve İstanbul iline bağlanır. Şile 2004 yılında İstanbul Büyükşehir sınırları içine girer.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder