ŞİLE
|
|
Şile’nin ilk yerleşik kavmi Greklerdir. Şile’nin ismi
de, antik Miletos’lu kavimlerinden ve onların güzellik ve doğa tutkularından
gelir. Miletoslular’ın kentlerini, çevrenin doğal özelliklerinden esinlenerek
adlandırdıkları bilinir. Bu ilk yerleşimcilerin, tepeleri renklendiren ve
çevreye mis gibi kokular saçan mor çiçekleri görünce, kente kendi dillerinde
‘Mercanköşk’ adını verdikleri kabul edilir.
Geçmişten bugüne Philee, Shila, Aschil, Artena, Kilio
ve Kalpe gibi isimlerle anılan bu yerleşim yerinde, çok eski çağlardan bu yana
yaşam belirtilerine rastlanır. Şile ve çevresinde araştırma yapan uzmanlar, bu
bölgede yer alan sayısız mağaranın özellikle ilk çağlarda insanların yerleşimi
için uygun olduğu yorumunu getirirler. Dere yataklarında bulunan çakmak
taşlarından yapılmış aletler, buranın tarihinin Paleolitik ve Mezolitik devre
kadar uzandığını gösterir.
Araştırmalar bölgede Cilalı taş devrinden beri insanların
yaşadığını ortaya koyar. Kefken ile Bulgaristan sınırı arasındaki Karadeniz
sahil kesiminde yapılan prehistorik çalışmalar ve toplanan veriler, Şile’nin
Ağva ve Sahilköy (Domalı) köylerinin İstanbul’un en eski buluntu yerleri
arasında olduğunu doğrular.
Tarih içinde Hitit, Frigya, Lidya, Pers, Bithynia,
Roma, Bizans egemenliğinden kalan bölge de, sonunda Kurtuluş Savaşı’nın
ardından Türk topraklarına dâhil olur.
Bu bölge tarihçiler tarafından bithynia(Bitinya)
memleketi olarak adlandırılır. Tarihçiler, Trakya kökenli bir kavim olan
Bitinler’in M.Ö.8.YY’da Anadolu’ya göç ettiklerini kabul eder.
Günümüzde Şile ilçesinin bulunduğu yerde kurulan ilk
yerleşik kent Philee’nin; yaklaşık olarak M.Ö. 8. Yy’ da ilçenin kuzey
kesiminde, deniz kıyısındaki kumsalın hemen ardında yükselen kayalar üzerinde
inşa edildiği bilinir.
Şile çevresi çok engebeli bir arazi yapısına sahip
olduğundan ve eski çağlarda kara tarafından ulaşımı çok güçleştirilecek şekilde
sık ormanlarla kaplı bulunduğundan, uzun çağlar boyunca, bölgeye ulaşmanın
sadece deniz yolu ile mümkün olduğu bilinir. Bu bilgiler ışığında Şile’ye
yerleşen ilk toplulukların denizci bir kavim olduğu sonucu çıkar.
Yalı, Uçurumaltı ve Tavanlı Mağaraları olarak
adlandırılan bölgelerde bulunan izlerden anlaşıldığı kadarıyla, Şile’nin ya da
ilk ismiyle Philee’nin bu dönemde küçük bir ticaret kenti olarak kurulduğu
tarihçilerce kabul edilir. O dönemlerde kentin kurulduğu alanın Bithynia
Krallığı’nın sınırları içerisinde kaldığı bilinmektedir.
Çağlar boyunca Şile sayısız talanlar ve akınlarla
karşılaşır, birçok uygarlığın egemenliği altına girer. Antik çağlardaki bu
istilalar, günümüze dek uzanan efsanelere konu olur.
Hristiyanlığın baskı altına alındığı dönemlerde
özellikle M.S 3.yüzyılda, bazı Hristiyan gurupları Doğu Roma İmparatoru
Diocletian’ın gazabından kaçarak Kızılca, İnkese ve Sofular köyleri
yakınlarındaki mağaralara sığınırlar. Şile çevresindeki mağaralar On binlerin
ordularından sonra ilk Hristiyanlara da güvenli bir sığınak olur. İlk
Hristiyanların Romalılar tarafından hapsedildikleri bir cezaevi olarak
kullanılan Gürlek Mağarası ise farklı bir kimlikle öne çıkar.
Zaman içinde Cenevizliler, bir süre hâkim olur. O
dönemden günümüze Şile’nin ünlü kalesi kalır. Ardından Selçuklular, 1050
yılında Şile’yi ele geçirir ancak 1097 yılında Haçlı orduları Şile’yi
Selçuklulardan geri alır.1327 yılında Akçakoca Bey, Kocaeli Yarımadası’nın
büyük bölümünü Osmanlı topraklarına katmasına karşın, Şile’yi Bizans
hâkimiyetinden almayı başaramaz. Ancak yarımadaya, tüm bu bölgeyi fetheden
komutanın adı verilir. İlk önceleri Akçakocaeli ya da Akçakocaili olarak anılan
bölgenin adı, ilerleyen zaman içinde Kocaeli olarak dile yerleşir.
Rum nüfusunun hâkim olduğu Şile çevresine, Selçuklular
tarafından 14. Yüzyıldan itibaren Anadolu’dan getirilen Türkmen aşiretleri
yerleştirilir. Türkmen aşiretleri, yerleştikleri bölgelere kendi isimlerini verirler.
Hasanoğulları’ nın yerleştikleri yerin adı Hasan köyü olarak anılır. Benzer
şekilde Çengiloğulları Çengelli köyüne, Gökçeler Göçe köyüne, Gökmenler;
Karamandere köyüne, İsaoğulları; İsa köye, Yakupoğulları Yakuplu köyüne ismini
verir.
1391 yılında Sultan Yıldırım Bayezid kumandanlarından
Kara Timurtaş Paşa’nın oğlu Yahşi Bey, Şile’yi alır. Ancak Yahşi Bey’in
İstanbul kuşatmasına katılmak üzere İstanbul üzerine ilerlemesini fırsat gören
Bizanslılar hemen ardından tekrar Şile üzerinde egemen olurlar. 1395 yılında
Yahşi Bey Şile’yi ikinci defa fetheder ve Osmanlı topraklarına katar.
Şile, Ocak 1401’de imzalanan anlaşma ile en sonunda
resmi olarak Türk topraklarına katılır. Bu tarihten itibaren Şile, 1. Dünya
Savaşı’na kadar 500 yıl boyunca Türklerin yönetiminde kalır.
Osmanlı İmparatorluğu yenilip, Mondros Mütarekesi’ni
imzalamak zorunda kaldığında Şile’nin egemenliği yeniden el değiştirir. Mondros
Mütarekesi hükümleri gereğince 1920’de, silahtan arındırılan Boğazlar bölgesi
sınırları içinde alınan Şile, İngilizler’in denetimine verilir.
Şile 1920’de uğradığı İngiliz işgalinden, Türk
ordularının İzmir’e girişinden sonra İstanbul üzerine yürüyen III. Kolordu
birliklerinden bir süvari tümeni tarafından 7 Ekim 1922’de kurtarılır.
Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte 1923’te ilk belediyelerden biri Şile’de
kurulur. 1924’te bütün sancaklar vilayet yapıldığında, Şile idari olarak
Üsküdar’a bağlı kalır. 1926’da yapılan yeni düzenlemeyle Üsküdar kaza haline
getirilir ve İstanbul iline bağlanır. Şile 2004 yılında İstanbul Büyükşehir
sınırları içine girer.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder